KORO ŞEFİ ARKADAŞIM ATİLLA ÇAĞDAŞ DEĞER'DEN...
ÜŞENMEZ OKUYABİLİRSENİZ BİZ SANATÇILARA VE MÜZİK ÖĞRETMENLERİNE DÜŞEN BÜYÜK GÖREV DAHA İYİ ANLAŞILACAKTIR... SEVGİLERİMLE...
"Atilla Çağdaş Değer Sevgili Özge,
Eğitim ve öğretmenlik "önerilerle" kurtulsaydı Türkiye dünyanın en güzel ülkesiydi. Ben de sihirli değnek yok ne yazık ki ve "ben olsam" gibi cümleler de çok işlevsiz. Ancak ben "vazgeçmez-pes etmez ve sevgi-sabır-bilgi" ile çözmeye çalışırdım. Başarır mıydım bilemem?
Sana acı bir şey söyleyeyim, okul adı vermeme gerek yok nerelerde "çalışmış" olduğum ve "çalıştığım" belli!
Marş söylemeyi küçümseyen çok öğrencim oldu. Çocuk şarkısı söylemeyi de. Benimle dalga geçenler oldu, gülenler, Çiğdem ile bana "amatör" diyenler de. Evet biz amatör ruhla çalışmaya çalışıyoruz. Ama elimizden geldiğince de "mesleğimizi" kimseye (hatta meslektaşlarımıza) bile meze ettirmeden!
Temelde bence hiç fark yok. Her öğrenci "dikkat çekmek, "ben buradayım, beni gör, benimle ilgilen" demek ister az ya da çok. Öyle ya da böyle.
Biri Ahmet Kaya ister, öteki pop, öteki de arabesk ya da Hadise ya da Castin...Bizim vermeye çalışıtğımızı istemedikleri ortada...O zaman onlara yararlı olacağını inandığımız/bildiğimiz şeyi öyle uygun yollarla, yöntemlerle, sunumlarla vermeliyiz ki şaşırıp kalsınlar. Ahmet Kaya'nın müziğini ve şarkıcılığını hiç ama hiç sevmezdim hala da sevmem. Ama çocuklara ulaşmak için bir araç olacaksa geçici olarak kullanmayı düşünürüm. Yapar mıyım bilmem? Ama düşünürdüm. Aynı durum her örnek için genişletilebilir.
Çevreden evrene bir eğitim ilkesi biliyorsun. Bizim bazı hocalarımız çocuklara türkü ile ulaşılacağını onların çevresinin "o" olduğunu düşünür belki hala. Ama öyle değil. Türkü de kalmadı, arabesk de. O zaman bu neydi, gangam style (hep sıtar diyorlar çocuklar) onu bile izlerim. Bu kadar insan neye, niye bakıyor diye? Ve gerektiğinde de yararlanırım derste (koro derslerimde ısınmada 3-4 sn. gangam hareketleri yaptırdım yansılamalar sırasında bir anda dikkatleri değişti). Ama bilir ki çocuklar, o kadardır bunun derste yeri. O bir "araçtır" salt. Marşlar gibi, çocuk şarkıları gibi. Onlar da "araç". Müzik bile!
Aslolan sevgi-saygı dolu, özgüveni/özsaygısı yüksek, araştıran, sorgulayan, hemen kandırılamayacak bilinçli insanlar yetiştirmeye "katkı sunmak".
Sanırım Atatürkçülüğümden şüphe etmezsin. Ama ben "İstikal Marşı" ile ders yılına başlamayı bundan yıllar önce de doğru bulmuyordum hala bulmuyorum. Marşa ne yaparsak yapalım (hızlı almak-eksenini değiştirmek-yurt ülküsü ile söyletmek vb.) zor zor zor. O yüzden zor ile başlamak bana doğru gelmiyor. Önce bir sevsin, bir eğlence olsun derste, hangi sınıf olursa olsun, öğretmene sempati ile baksın ya da en azından öğretmen biraz şaşırtsın öğrencilerini, ezberlerini bozsun onların.
Sonrası kolay, sonrası daha az sorunlu, sonrası daha az acılı olacak eminim...
Yıllardır yapılan ihmali ve devletin (dolayısıyla da halkın eğitsel yanlışlarını) bizim birden çözmemizi beklemek saflık olur elbette. Ama inan bana ben her girdiğim sınıfta ya da gönüllü eğitimcilik yaptığım projede, o sınıfın "tamamı"nı kazanmaya çalışırım. Yıldızlarım yoktur benim, en yetenekliler seçmem, en akıllılar, en uslulular. Onları zaten zaman/yaşam hepimize gösteriyor. Ama en silik/sönük/saygısız/ terbiyesiz gibi görünen (bu etiketlerin hiç birini kabul etmiyorum bu arada, günlük konuşmada her ne kadar ağzımızdan çıksa da!) öğrencilerin gelecekte ne gibi "güzellikler, iyilikler" yapacağını öngöremeyiz.
Ama dediğim gibi bunlar salt benim düşüncelerim ve de eğitimcilik anlayışım bu doğrultuda çalışmaya çalışıyorum her kurumda. Kolay mı? Tabii ki değil. Kimseye yaranamazsın, kimsenin adamı olamazsın hep arada kalırsın!
Ama başımı yastığa koyduğumda -ve sabah gözlerimi açamadığımda- nispeten huzurlu uyurum. Neden nispeten? Ne kadar çok çalışırsak ve ne kadar iyi bir şeyler yapmak istersek isteyelim "mükemmel" bir öğretmenden söz edilemez bence. Bu doğrultuda çalışan/çabalayan bir öğretmen olabilirim ancak.
Eminim sen iyi bir öğretmensin, o yüzden daha iyisini istiyorsun ve emin ol yapacaksın, yapıyorsun...Yalnızca sonuçları hızlı alman mümkün değil. Asla duruşunu bozma ama sevgi ve saygı olmadan (yani öğrencimize sevgi ve saygı duymadan ve bunu davranışlarımızla defalarca -belki de en uç/zor zamanlarda kanıtlamadan- onların "öğretmeni" olamıyoruz.
Öğretmencilik oynuyoruz. Ömrünü böyle geçirmiş öğretmenlere(!) ne yazık.
Sevgilerimi yolluyorum ve kolaylıklar diliyorum sana..."
"SANAT İNSANI İNSAN YAPMAYA YARAR." DİYEBİLİR MİYİZ O ZAMAN?
ÜŞENMEZ OKUYABİLİRSENİZ BİZ SANATÇILARA VE MÜZİK ÖĞRETMENLERİNE DÜŞEN BÜYÜK GÖREV DAHA İYİ ANLAŞILACAKTIR... SEVGİLERİMLE...
"Atilla Çağdaş Değer Sevgili Özge,
Eğitim ve öğretmenlik "önerilerle" kurtulsaydı Türkiye dünyanın en güzel ülkesiydi. Ben de sihirli değnek yok ne yazık ki ve "ben olsam" gibi cümleler de çok işlevsiz. Ancak ben "vazgeçmez-pes etmez ve sevgi-sabır-bilgi" ile çözmeye çalışırdım. Başarır mıydım bilemem?
Sana acı bir şey söyleyeyim, okul adı vermeme gerek yok nerelerde "çalışmış" olduğum ve "çalıştığım" belli!
Marş söylemeyi küçümseyen çok öğrencim oldu. Çocuk şarkısı söylemeyi de. Benimle dalga geçenler oldu, gülenler, Çiğdem ile bana "amatör" diyenler de. Evet biz amatör ruhla çalışmaya çalışıyoruz. Ama elimizden geldiğince de "mesleğimizi" kimseye (hatta meslektaşlarımıza) bile meze ettirmeden!
Temelde bence hiç fark yok. Her öğrenci "dikkat çekmek, "ben buradayım, beni gör, benimle ilgilen" demek ister az ya da çok. Öyle ya da böyle.
Biri Ahmet Kaya ister, öteki pop, öteki de arabesk ya da Hadise ya da Castin...Bizim vermeye çalışıtğımızı istemedikleri ortada...O zaman onlara yararlı olacağını inandığımız/bildiğimiz şeyi öyle uygun yollarla, yöntemlerle, sunumlarla vermeliyiz ki şaşırıp kalsınlar. Ahmet Kaya'nın müziğini ve şarkıcılığını hiç ama hiç sevmezdim hala da sevmem. Ama çocuklara ulaşmak için bir araç olacaksa geçici olarak kullanmayı düşünürüm. Yapar mıyım bilmem? Ama düşünürdüm. Aynı durum her örnek için genişletilebilir.
Çevreden evrene bir eğitim ilkesi biliyorsun. Bizim bazı hocalarımız çocuklara türkü ile ulaşılacağını onların çevresinin "o" olduğunu düşünür belki hala. Ama öyle değil. Türkü de kalmadı, arabesk de. O zaman bu neydi, gangam style (hep sıtar diyorlar çocuklar) onu bile izlerim. Bu kadar insan neye, niye bakıyor diye? Ve gerektiğinde de yararlanırım derste (koro derslerimde ısınmada 3-4 sn. gangam hareketleri yaptırdım yansılamalar sırasında bir anda dikkatleri değişti). Ama bilir ki çocuklar, o kadardır bunun derste yeri. O bir "araçtır" salt. Marşlar gibi, çocuk şarkıları gibi. Onlar da "araç". Müzik bile!
Aslolan sevgi-saygı dolu, özgüveni/özsaygısı yüksek, araştıran, sorgulayan, hemen kandırılamayacak bilinçli insanlar yetiştirmeye "katkı sunmak".
Sanırım Atatürkçülüğümden şüphe etmezsin. Ama ben "İstikal Marşı" ile ders yılına başlamayı bundan yıllar önce de doğru bulmuyordum hala bulmuyorum. Marşa ne yaparsak yapalım (hızlı almak-eksenini değiştirmek-yurt ülküsü ile söyletmek vb.) zor zor zor. O yüzden zor ile başlamak bana doğru gelmiyor. Önce bir sevsin, bir eğlence olsun derste, hangi sınıf olursa olsun, öğretmene sempati ile baksın ya da en azından öğretmen biraz şaşırtsın öğrencilerini, ezberlerini bozsun onların.
Sonrası kolay, sonrası daha az sorunlu, sonrası daha az acılı olacak eminim...
Yıllardır yapılan ihmali ve devletin (dolayısıyla da halkın eğitsel yanlışlarını) bizim birden çözmemizi beklemek saflık olur elbette. Ama inan bana ben her girdiğim sınıfta ya da gönüllü eğitimcilik yaptığım projede, o sınıfın "tamamı"nı kazanmaya çalışırım. Yıldızlarım yoktur benim, en yetenekliler seçmem, en akıllılar, en uslulular. Onları zaten zaman/yaşam hepimize gösteriyor. Ama en silik/sönük/saygısız/
Ama dediğim gibi bunlar salt benim düşüncelerim ve de eğitimcilik anlayışım bu doğrultuda çalışmaya çalışıyorum her kurumda. Kolay mı? Tabii ki değil. Kimseye yaranamazsın, kimsenin adamı olamazsın hep arada kalırsın!
Ama başımı yastığa koyduğumda -ve sabah gözlerimi açamadığımda- nispeten huzurlu uyurum. Neden nispeten? Ne kadar çok çalışırsak ve ne kadar iyi bir şeyler yapmak istersek isteyelim "mükemmel" bir öğretmenden söz edilemez bence. Bu doğrultuda çalışan/çabalayan bir öğretmen olabilirim ancak.
Eminim sen iyi bir öğretmensin, o yüzden daha iyisini istiyorsun ve emin ol yapacaksın, yapıyorsun...Yalnızca sonuçları hızlı alman mümkün değil. Asla duruşunu bozma ama sevgi ve saygı olmadan (yani öğrencimize sevgi ve saygı duymadan ve bunu davranışlarımızla defalarca -belki de en uç/zor zamanlarda kanıtlamadan- onların "öğretmeni" olamıyoruz.
Öğretmencilik oynuyoruz. Ömrünü böyle geçirmiş öğretmenlere(!) ne yazık.
Sevgilerimi yolluyorum ve kolaylıklar diliyorum sana..."
"SANAT İNSANI İNSAN YAPMAYA YARAR." DİYEBİLİR MİYİZ O ZAMAN?
Yorumlar
Yorum Gönder